Hayatı Öğreten Şarkılar #1 : Şanışer - Kaç Kere Öldün?
- Mücahit Sakar
- 18 May 2019
- 4 dakikada okunur

Bütün müzik türlerini dinleyen biri olarak benim için özel olan şarkıların ortak noktası, sözlerinde hayata dair ipuçları barındırması. Bu bazen müzisyenin yaşadığı çeşitli olayları anlatması şeklinde olurken bazen de çevresindeki olayları gözlemlemesiyle gerçekleşir. Bu gibi parçalar beni her zaman farklı bir şekilde etkilediği için Bugün Ne Dinlesem serisinden farklı olarak, her yazıda bir parçanın hikayesine odaklanacak şekilde seri yapmak istedim. Dolayısıyla buradaki amaç şarkı önermek değil, o şarkının hayata dair neler barındırdığını incelemek. Daha önceki iki yazıda çeşitli sebeplerle önerdiğim için Kaç Kere Öldün’ü almamayı düşündüm fakat benim için en özel şarkılardan birini incelememek serinin bendeki önemini azaltabilirdi. Bu nedenle daha önce önermiş olmanın dışında bu kez farklı olarak hayata dair mesajlar sunan sözlerini inceliyoruz.
Bu serinin, hayatı anlamlandırma sürecinizde minimum da olsa katkı verebilmesi umuduyla..
“Ölümü hayal edersin ya bazen, Dar bi' anda tatlı gelir intihar. Ailen var bi' yanda, boş verirsin, Çekilir zayiatlar”
Eğer yirmili yaşlardaysanız ve hayatınızda manik depresyon gerçeği varsa işiniz gerçekten çok zor. Hayatla ölüm arasında sürekli gel-gitler yaşarsınız. Yaşadığınız her başarısızlık, aldığınız her olumsuz yanıt sizi hızlı sona yaklaştıran bir basamak haline gelir. İşte Şanışer de tam olarak buna değiniyor. Hayatla ölüm arasındaki savaşta, aile gibi unsurlar sayesinde hayatta kalan bir bireyin o psikolojisini yaşayabiliyorsunuz sözleri dinlerken.
“Sevmediğin bi' yerde eşek yükü borca girer, Aslında sevmediğin bir kadınla evlenirsin.”
Bu durumu o kadar çok görüyorum ki.. Sırf döngünün içinde kalmak için belli bir yaştan itibaren evliliğe yönelip, sonra da o döngüyü sürdürmek adına cansiparane çalışıp hayatını harcayan binlerce insan.. Aslında günümüzde orta yaşlı pek çok insanın sahip olduğu mental hastalıkların sosyolojik altyapısını oluşturuyor bu durum. Şanışer olayı erkek tarafının yaklaşımıyla anlatmış olsa da aynı durum kadınlar için de geçerli. Birbirine karşı hiçbir enerji hissetmeyen, sabah kalktıklarında ilk yüz olarak birbirlerini gördükleri için heyecan duymayan pek çok kadın ve erkek evliliklerini sürdürmek için bazen iki işte birden çalışıyor ve maalesef ortaya hiçbir tat alınmadan harcanan hayatlar çıkıyor..
“Hayallerin büyük hayatın küçük; Üzgünüm, düşündüklerin değil yaptıkların kadarsın.”
Sosyal hayatınızda sıklıkla duyabileceğiniz “ah bir parayı bulsam..” ve “şu işi yapsam var ya..” gibi cümleler aslında insanların mevcut rutinlerinden çıkıp kısa süreli de olsa motive olmalarını sağlıyor fakat maalesef başka hiçbir katkısı yok. Sonrasında tekrar eski rutine dönülüp, sağladığı imkanlar hiçbir şekilde yetmeyen ve yaparken keyif alınılmayan o işlere geri dönülüyor. Şanışer de tam olarak buna değinip, en azından iş hayatına henüz girmemiş gençlere bir çağrıda bulunuyor aslında. “Gelin!”, diyor adeta; “Gelin, büyüklerinizin yaptığı gibi sadece olmayacak şeyleri düşünerek kendinize hayal satan biri olmaktan vazgeçin. Bir şeyler yapın ve o düşüncelerinizin minimumunu bile olsa hayata geçirin. Bu size çok daha büyük bir mutluluk katacak.”
“Arabalardan ve siyasetten bahsedip büyüdüm zannedersin. Omzunda borçlar, ruhunu kaybedersin, Umarım bi' gün bunlar için kendini affedersin.”
Okul hayatımda en çok karşılaştığım durumlardan birisi.. Burada şunu belirtmeliyim, insanların üzerinde konuşacak ilgi alanlarının olması çok güzel. Bu nedenle arabalar üzerine konuşulmasını da kötü bulmuyorum kesinlikle. Fakat muhabbetlerini sadece arabaların içeriği ve kısır ülke siyaseti üzerine odaklayanların bunu büyümüşlük emaresi gibi yansıtmaya çalışması maalesef sonraki yıllarda çeşitli sıkıntıların da oluşmasına zemin hazırlıyor. Çünkü kendisini geniş kapsamlı olarak geliştiremeyen, hep belli kalıpların içinde kalmış insanlar maalesef sonrasında kendisine sunulan döngünün de içine girmeyi kabul ediyor.
“Mesai sonu birkaç sigara kısık ışıklar Trafik sıkışık, kahretsin ki sık ışık var Aynada donuk gözlerini sarar kırışıklar”
Sabahın ilk ışıklarıyla girdiğin iş yerinden akşam karanlığıyla birlikte çıkmışsın. Hem siparişleri yetiştirip hem de patrona, yöneticiye ve çalışanlara laf anlatmakla geçen stresli ve yorucu bir gün. Yapılacak pek bir şey yoktur o anda. Bütün o stresi ve yoruculuğu atmak için sigaranı yakıp metro/metrobüs durağına doğru yönelirsin. İzmariti atıp araca bindiğinde ise araçtaki aynada farklı bir sen görürsün artık. Kırışıkları artmış, hayatın sunduğu düzene uyum sağlamış, tek amacı borçları ödemeye odaklanan bir yaşam.. Kesinlikle olumsuz tek laf edemem, evine ekmek götürmek için bu duruma yıllarca katlanan büyüklerimizin ellerinden öpüyorum fakat lütfen siz bunu yaşamamaya çalışın değerli okuyucum. Hayır, mesele mesai saatleri değil. Mesele, işten çıktığınızda yaptığınız işi kendinize terapi olarak görmek yerine o işe sövmeniz. Ne yaparsanız yapın, bu tablonun sizin adınıza oluşmasını engellemeye çalışın. Çünkü sonrası maalesef çok zor yılları kapsıyor. Büyüklerimiz alışkın oldukları için bu duruma katlanıyorlar fakat 18-25 yaş jenerasyonu bu döngünün üstesinden gelebilecek hayat deneyimine sahip değil..
“İnan aynıyız hepimiz. Yastayız tenimizde yalvarış sesimiz, Kan ağlarken içimiz; İyi görünmek için Instagram'da gülecek kadar hastayız hepimiz.”
Yukarıda bahsettiğim ‘döngü’ kavramının yeni nesildeki karşılığını anlatıyor bu sözler. İç huzuru ve gerçek huzuru yakalayamamış kitlelerin “-mış gibi yapmak” yoluyla bunu yakaladığını insanlara aktarma çabası.. Kimseyi hariç tutmuyor ya da özellikle kast etmiyorum, ben de dahil hepimiz birer parçasıyız bu döngünün. Bu sözler en azından bir farkındalık etkisi yaratsın bizde. Bu döngünün dışına çıkmak için yapacağımız en ufak bir çırpınış bile yeterli..
“Saklarız tafrayı, kederi ebedi dertlerimizden sürekli kaçmayı deneriz. Mutlu olmayı çoktan unutmuş olsak da, Hep mutluymuşuz gibi yapmayı seçeriz…”
Yukarıdaki sözlerin devamı olan ve içimizdeki hisleri tamamlayan cümleler.. Bu sadece Instagram’la ilgili de değil aslında. Mesajlara dayalı iletişim çabaları, emojilerin sembol olarak kullanılıp aslında yeterli olmadığı duygu paylaşımları, konuşma ortasında GIF paylaşımıyla bitebilen konuşmalar.. Hepsi, bizi tepkisiz bir noktaya getirmek için oluşan zincirin halkaları aslında. Bunlardan tamamen kopalım diyemem, pek gerçekçi bir beklenti olmayacaktır fakat en azından farkında olalım. Şanışer’in bu parçası, hayatımızın geldiği ve gelebileceği noktaları sorgulamak açısından bir kıvılcım etkisi göstersin..
Comentarios