Çocukluk Travmalarınızla Yüzleşin
- Mücahit Sakar
- 14 Nis 2019
- 2 dakikada okunur

5-6 yaşlarındayken gittiğim doktor tarafından göz kayması (şaşılık) teşhisi konmuştu ve bunun çözümü de göz bandı takıp her gün pratik yapmaktı. Evde her gün bir gözüme göz bandını takıp şaşılık olan gözle okuma yapmam gerekiyordu. Ben bunu yapmamıştım ve göz kayması da ilkokulda devam ediyordu. Açıkçası gözlük kullandığım için görmede bir problem yaşamıyordum fakat karşı taraf baktığında o kaymayı görebiliyordu. Bu nedenle sınıfımdaki sevmediğim pek çok kişiden “oğlum bana mı bakıyosun yana mı ehehehe” tepkisini alıyordum. Aynada kendime baktığımda bu durumu görebiliyordum fakat önemsemiyordum çünkü sevdiğim arkadaşlarımın hiçbirisi bu konuda uyarmıyor, olumsuz bir şey söylemiyordu. Bu durum böylece devam etti. Gözlük kullanmak bana yettiği için hayatımı aynı şekilde sürdürüyordum, dalga geçen olursa da küfredip ya da 1-2 tokat atıp geçiyordum. (Elbette bu savunulacak bir yöntem değil fakat birisi size saldırdığında refleks verme ihtiyacı hissedersiniz. O anda benim hissettiğim şey de tam olarak buydu.)
Bu durum beni ilk olarak ergenliğin başlarında rahatsız etmeye başlamıştı. Alakalı-alakasız pek çok şeyden dolayı kendimi sevmemeye başlarken bunların arasına göz kaymasını da eklemiştim. Açıkçası bu konuda büyüklerimden bir direktif alamadığım için bunu da ergenliğin düşüncelerinden biri olarak görüp boşverdim. Sonrasında bu durum üniversite başladığında da devam etti ve ben kendisini sevmeyen birisine dönüşmüştüm. Bu yüzden insanların da sevmeyeceği, cılız birisi olarak görmeye başladım kendimi. Bunun bir ilacı yoktu, tamamen kişinin kendisiyle ilgiliydi. Bu nedenle çözümü de bende saklıydı. Yanıtını ise içsel yolculuğumun zirve yaptığı dönemlerden birinde aldım. Hayatı çok fazla sorguladığım o dönemde kendimi de sorgulamaya başlamıştım. Ben kendimi niye sevmiyordum? Okuduğum psikoloji kitaplarının da etkisiyle hayatımı bir kronolojik sıralama olarak ele almaya başladım. İlkokul yıllarına geldiğimde ise benimle dalga geçenleri hatırladım. Çözüm buydu aslında. Bunun bende travma yaratmasının sebebi ise, şaşılığın halen devam ediyor olmasıydı. Bunun çözülemeyecek bir kalıtsal problem olduğunu kodlamıştım kafama. Sonra araştırdığımda hiç de böyle olmadığını, yarım saatlik bir ameliyata baktığını öğrendim. Bu olay yıllardır süregelen kendini beğenmeme durumunu çözerken hayatta hiçbir problemin kalıcı olarak hayatımızda kalmadığına da inanmamı sağladı.
Bu konudaki bir diğer örnek ise sevdiğim bir arkadaşımla ilgili. Lise yıllarında tanışmıştık ve çocuğun ne zaman yüzüne dokunulsa korkarak kendisini geri çekerdi. Aynı şekilde sırtına dokunulduğunda ürperir ve geri çekilirdi. Genelde var olmayan bir durum olmadığı için merak etmiştim ama o dönemde pek sormak istemedim, yıllar sonra uzun uzadıya bir muhabbet ettiğimizde öğrendim. Benim göz bandını takmayıp kopardığım yaşlarda o da kendisinden istenen şeyleri reddediyormuş. Bu durumda da annesi çareyi sırtından ya da yüzünden döveceğini söylemekte bulmuş. Sanırım hiç vurmamış fakat hep vuruyomuş gibi yapıp bırakırmış. O anda fark ettim ki çocuğun lisedeki travmasının nedeni de buydu. Onun öğrenmesi gereken şey ise, lise ve çocukluk dönemindeki iki olayın birbirinden farklı olduğunu bilmekti.
Bu iki olayın ana teması ise şu; bazen içinizdeki olumsuz duyguların ya da durumların sebebi çocukluktan gelir. Bunu Psikolog eşliğinde profesyonel olarak da yapabilirsiniz fakat kişisel olarak önerim, ilk başta bu konularla ilgili ve düşüncelerine değer verdiğiniz bir arkadaşınızla yapmanız yönünde. Çünkü bu sayede düşünce açısından bir altyapı kurabilirsiniz. Eğer halen o travmalar çözülemiyorsa sonraki aşamada profesyonel bir destek elbette gerekli olacaktır. Hangi seçenek olursa olsun bir şekilde bu travmalarla yüzleşmelisiniz, aksi takdirde hayat çok daha puslu geçiyor.
Comments